10228,40%0,39
39,83% 0,14
46,84% -0,54
4256,09% -0,89
6808,69% -0,22
Eğitim Sistemine Ayna Tutan Röportaj: Prof. Dr. Osman Çakmak ile Ölçme ve Değerlendirme Üzerine Derin Bir Söyleşi
Sınav döneminden geçen milyonlarca gencin ve ailelerin yaşadığı sancılar hepimizin gündeminde. Eğitimde ölçme ve değerlendirme sistemi bu kadar tartışılırken, ben de siz değerli okuyucularımız için bu çok önemli konuyu alanının en yetkin isimlerinden biriyle konuştum.
Maarif Platformu Başkanı ve “Yeni Bir Ölçme ve Değerlendirme Vizyonu” Çalıştayı’nın Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak ile yaptığımız bu derin ve samimi söyleşi, eğitimdeki sınav odaklı yapının ülkemizi nasıl bir çıkmaza sürüklediğini gözler önüne seriyor.
Bu sorulara dair çok çarpıcı yanıtlar aldım. Faydalı ve ilmî bir röportaj oldu. Sınavların ruhsuz bir denkleme dönüştüğü, eğitimin içini boşaltan bir "gölge müfredatın" hüküm sürdüğü bu vahim durumu, Osman Çakmak'ın ilgi çekici ve düşündürücü cevaplarıyla sizlere sunuyorum.
Osman Çakmak: Bakınız, eğitim artık kendi mecrasından çıkmış durumda. Sistemin adı “zorunlu eğitim” ama işlevi adeta bir “zorunlu çöküş.” Eğitim diyerek nesli, sınav diyerek zihni harap ediyoruz. Yusuf Kaplan’ın bu konuda çok net ve çarpıcı tesbiti karşıma çıktı bugünlerde. Diyor ki: “12 yıllık zorunlu eğitim cinayete dönüşmek üzere. Endüstriyi katletti, milletin canına okudu. Bu yapı, 28 Şubat artığı bir katliam müessesesine dönüştü, meslekî eğitimi bitirdi, ülkenin sosyolojisini öldürdü.” Daha ne desin? Çoban yok, usta yok, elini taşın altına koyacak genç yok. Çünkü eğitim, evlatlarımızı üretimin değil, tüketimin nesnesi hâline getirdi.
İşte biz tam da bu noktada harekete geçtik. Çünkü ortada sadece pedagojik bir sorun değil, topyekûn bir medeniyet sorunu var. Bir TYT daha geride kaldı… Ama mesele sadece bir sınav değil. Türkiye’de üniversiteye giriş sistemi, gençlerin değil artık doğrudan ülkenin geleceğini ölçen bir çarpıklığa dönüşmüş durumda.
16-17 Mayıs tarihlerinde Bursa’da gerçekleştirdiğimiz eğitim çalıştayında, mevcut sınav odaklı sistemin artık sürdürülemez olduğunu somut verilerle ortaya koyduk. Akademisyenlerden öğretmenlere, meslek profesyonellerinden sanayi temsilcilerine, bürokratlardan eğitim yöneticilerine kadar yaklaşık yüz uzmanla bir araya geldik. Bu buluşma, sadece bir çalıştay değil; Türkiye’de eğitimde zihinsel bir dönüşümün ve topyekûn bir uyanışın ilk adımıydı.
Raporun basın bülteni için aşağıdaki linki tıklayınız:
https://www.maarifplatformu.com/yeni-bir-degerlendirme-vizyonu-calistay-raporu-kamuoyuna-sunuldu/
(Eğitim sisteminde reform ihtiyacını vurgulayan “Yeni Bir Değerlendirme Vizyonu” başlıklı çalıştay raporu burada kamuoyuyla paylaşıldı.)
Sonrasında yürüttüğümüz yoğun istişarelerle bir ay boyunca fikirleri olgunlaştırdık ve 26 Haziran’da kamuoyuna deklare ettik. Amacımız; sınav merkezli bu dar bakış açısını kırmak, meslek liselerinin önünü açmak, insanı merkeze alan bir eğitim felsefesi geliştirmekti. Çünkü artık mesele, bir sistem meselesi değil; bir “milletin varlık-yokluk meselesi”dir.
Yusuf Kaplan’ın haykırışı boşuna değil: Biz diyoruz ki; şimdi susma zamanı değil, çözüm üretme ve harekete geçme zamanıdır.
26 Haziran'da yaptığımız basın açıklamasıyla bu uzun soluklu emeği kamuoyuna sunduk. Amacımız çok netti: Eğitimdeki bu “ölçme ve değerlendirme krizi”ni bir röntgen gibi ortaya koymak ve çözüme giden yolu birlikte inşa etmek. Çünkü artık herkes biliyor: Bu sınav merkezli yapı sadece öğrenciyi değil, toplumun geleceğini de ipotek altına alıyor.
Osman Çakmak: Kesinlikle! Biz, zorunlu eğitimin 5, 8 veya 12 yıl gibi sayısal bir tartışmanın ötesine geçmesi gerektiğini düşündük. Zira mesele, çocuğun okulda kaç yıl kaldığı değil, okulun o yıllar içinde çocuğu nasıl dönüştürdüğü. Ferdin kendisini keşfetme, yeteneklerini geliştirme ve geleceğine yön verme sürecinde eğitimi önemli bir pusula haline nasıl getirebiliriz, bunu konuştuk. Bu derinlemesine sorgulamanın rehberliğinde şu can alıcı sorulara cevap aradık:
Osman Çakmak: Kesinlikle. Bugün okullarımıza şöyle bir bakın: Millî Eğitim’in resmî müfredatı, adeta kütüphane raflarında tozlanan eski bir kitap gibi. Var ama kimse dönüp bakmıyor. Çünkü sınıflarda asıl gündemi artık sınavlar belirliyor.
Öğrencinin gözü de, öğretmenin pusulası da sınav odaklı yardımcı kitaplarda. Bu kitaplar, öyle yaygın ve etkili ki, neredeyse birer “kutsal metin” gibi elden ele dolaşıyor. Öyle ki çocukların kutsalı artık bu kitaplar olmuş! Onların dışında kitap açılmıyor, dokunulmuyor bile.
Osman Çakmak: Aynen öyle. Resmî müfredatın yerini, merkezi sınavların görünmez eliyle yazılmış bir “gölge müfredat” aldı. Adına ölçme-değerlendirme denen bu düzenek, çocukların zihinlerini ABCD şıklarına hapsediyor. Bilgi artık düşünmek için değil, işaretlemek için var. Zihniyet bu olunca, eğitim dediğimiz şey ruhsuz bir ezbere dönüşüyor.
Osman Çakmak: Bu, sadece birkaç yönetmelik değişikliğiyle, birkaç düzenlemeyle çözülecek bir mesele değil. Bu bir zihniyet devrimi gerektiriyor! Çünkü mesele teknik değil, felsefî. Biz çocuklarımızın aklını serbest bırakmadıkça, ruhunu zincirlerinden kurtarmadıkça, eğitim dediğimiz şey bir “formalite işkencesi” olarak kalacak.
Biz bu kelepçeleri gösteriyoruz. Öğrenciyi tekrar düşünen, sorgulayan, hisseden bir varlığa dönüştürmeden bu girdaptan çıkamayız.
Osman Çakmak: Raporda ayrıntılı ele aldığımız gibi, en derin yaramız şu: Eğitimimiz bir kimlik ve ahlak sorununa dönüşmüş durumda. Mevcut sistemimiz, maalesef insanı yalnızca "düşünen ekonomik hayvan" olarak gören, ruhu ve manayı inkâr eden materyalist bir anlayışın ağına düşmüş. Bu anlayış, sınavları "yüklenen bilginin geri kusulması" gereken birer araca çeviriyor ve bireyleri adeta şartlandırılmış deneklere dönüştürüyor. Bu şartlandırma, esasen bir insan hakkı ihlalidir! Çünkü bilginin özgürce düşünülüp işlenmesi gereken zihni, robotik bir ezber mekanizmasına dönüştürmek, bireyin düşünme özgürlüğünü ve üretkenlik potansiyelini gasp etmektir.
Öğrenciye "geleceğini kurtarmak" adına herkesin kendi gemisini kurtarması gerektiği telkin ediliyor; bu da eğitimi bir rant ve ticaret kapısına çevirerek, bilgiyi mekanik ve ruhsuz bir meta haline getiriyor. Bu durum, sadece eğitimle sınırlı kalmıyor. Ahlaki kaygının fiillerimizden dışlanması, maalesef toplumun her alanına sirayet ediyor; bugün yükselen enflasyon ve durdurulamayan fiyatlar da bunun sadece birer yansıması, bir nevi toplumsal ateşimizdir.
Osman Çakmak: İşte burada Kapitalizmin sesi yükseliyor: "Sizin en kıymetlileriniz, o minicik yavrularınız benim elimde büyüyor!" Bir düşünün: Barbie bebeklerle büyüyen kızlarımızdan nasıl kendi doğal güzelliklerinden memnun olmalarını bekleyebiliriz? İnternetin sanal oyunlarında kaybolan oğullarımızdan, Fatih'in o cesur ruhunu beklemek abesle iştigal değil midir? Bugünün eğitim sorunları, yalnızca ders kitaplarında veya okul duvarlarında değil; medyanın sübliminal mesajlarında, film ve dizi anlayışının sömürgeleştirici sisteminde saklı.
Kapitalizm, hırsız bir CEO'nun, yada arsız bir sözde sanatçının hayat hikayesini, "azim ve başarı" olarak sunarken, aslında değerlerimizi tepetaklak ediyor. Günde üç beş saatini televizyona veya internete kilitleyen bir toplumda, kitaplar tozlu raflarda unutulmaya yüz tutuyor. Tüm bunlar, maneviyatsız ve medeniyetsiz bir kalkınmanın bize giydirdiği bir görünmez kölelik zinciridir. Bu zincirleri kırmadan, çocuklarımızı bu kısır döngüden kurtarmamız mümkün değil.
Osman Çakmak: Çalıştayımız, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli"ni, eksiklerine rağmen önemli bir başlangıç ateşi olarak görüyor. Ancak şunu da net bir şekilde belirtmek isteriz: Bu modelin gerçek anlamda başarıya ulaşması, üniversitelerimizin konuya sımsıkı sarılmasıyla, içeriğini bilimsel derinlikle doldurmasıyla ve özellikle de ölçme ve değerlendirme boyutunun kuvvetlendirilmesiyle mümkün olacaktır. Çünkü halihazırdaki ölçme değerlendirme sistemimiz, keşfe ve etkinliğe dayalı yeni müfredatla adeta tezat teşkil eden bir paradoks oluşturuyor. Var olan ölçme araçları, yeni modelin ruhuna uymayan köhnemiş bir anahtar gibi duruyor; bu anahtarı değiştirmeden, Maarif Modeli'ni uygulamak mümkün görünmüyor. Özellikle zorunlu eğitim ve müfredat tekeli gibi Maarif Modeli önündeki en büyük iki engel perdesinin kaldırılmasının şart olduğu raporda güçlü bir şekilde ifade edildi. Eğitim sisteminin, bu toprağın ruhuna uygun, kendi medeniyet felsefemizle yeniden şekillendirilmesi gerektiği vurgulandı.
Osman Çakmak: Çalıştay raporumuz, eğitim sistemine yön veren politikaların günübirlik kararlarla değil, uzun vadeli, tutarlı ve verimli bir yaklaşımla şekillendirilmesi gerektiğini vurguluyor. Yolu olmayan bir arabanın üretimi israf olduğu gibi, temel sorunları çözülmemiş bir eğitim sistemi de tüm yatırımları çöpe atmaktan başka bir işe yaramaz. Raporumuzda ele alınan başlıca sorun alanları ve geliştirilen somut önerileri şu şekilde özetleyebiliriz:
Bu rapor, maneviyatsız ve medeniyetsiz kalkınmanın bizi sürüklediği konfor ve lüks bataklığından çıkışın bir yol haritası olacağına inanıyoruz. Ölçme ve değerlendirme sistemimizdeki bu kronik sorunlara getirdiğimiz yenilikçi ve sürdürülebilir çözümlerle, eğitimimizin kendi kimliğimizle barışık, köklerimizden beslenen bir yapıya kavuşmasını; böylece başta eğitim camiamız olmak üzere tüm ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Çünkü en sağlam bina, en sağlam temeller üzerine kurulur, ve o temelin harcı ahlaktır! Bu çok önemli söyleşiye iştirakiniz için tekrar teşekkür ederiz.
Çalıştay sonuç raporuna ulaşmak için: (YENİ BİR ÖLÇME DEĞERLENDİRME VİZYONU SONUÇ RAPORU – Maarif Platformu) https://www.maarifplatformu.com/yeni-bir-olcme-degerlendirme-vizyonu-sonuc-raporu/