9949,01%0,33
35,14% -0,18
36,64% 0,02
2979,61% 0,57
4794,85% -0,07
“Tarihçi değiliz elbet; tarihi birebir yaşayan ecdadın torunlarıyız o kadar.”
“Tarihçi değiliz elbet; tarihi birebir yaşayan ecdadın torunlarıyız o kadar.”
Tevellütümüz anca kırk’ı bulsa da, küçüklerin, büyüklerinin dizinin dibinde yaşanmışlıkları can kulağı ile dinlediği canların birbiriyle konuştuğu, anlaştığı, anlatılanları hissetmeye çalıştığı zamanlara yetiştik. Yetiştik’ de dedelerimizden ve onların dedelerinden anlatılagelen o yılları, o kara yılları, çekilen acıları, umudu, umutsuzluğu sabretmeyi işittik….
İşittik’de; acının en hasını, ayrılığı, anaya, babaya, bacıya, gardaşa ve evlat’a ve vatana hasreti hissettik. Ciğerlerimizi yakan hüznün nemli gözlerimizdeki ıslak kalıntılarını, serde herifliğin verdiği tikkozlukla gizlemeye çalışarak hayıflandık kimi zaman, keşke yetişseydik o yıllara, o kara yıllara halkımıza zulmeden, vatanımızı işgal eden, gencecik fidanlarımızı şehit eden, gence, yaşlıya, kadına erkeğe acımayan, kundaktaki bebelerimize bile gözünü kırpmadan süngü çeken, Moskofa, Uruma, Ermeniye, bil cümle küffara velhasıl tüm düşmana bir kurşunda biz sıkabilseydik keşkee ve hep şöyle alnının çatına ….!
“Sarıkamış Şehitler diyarı, Çanakkalenin ön sözünün yazıldığı, uğruna mavzeri sırtında bir ince miltan, bir yalın ayak, katıksız bir kuru ekmekle kimi zaman, sarı çamların gölgesinde, kimi zaman Allahuekberin tepesinde, kimi zaman Soğanlının yamacında, yada düzünde şehadede eren civanların kabristanı Sarıkamış…”
Cennet mekan Hacı Niyazi ŞAHİN dedemin anlattığı hikatlerle bildim ben; 93 harbini, kaça kaçları ve kırk sene Urus işgalinde kalan köylerimizi, Bardız deresinin sınır ilan edildiği, derenin ötesinin Urus, berisinin Osmanlı toprağı kaldığını, yıllarca savaşmaktan bitap düşmüş Devlet-i Ali Osmanlının her beldesi gibi memleketin virane halini, Urus elinde kalan köylerin, beldelerin ve “Sarıkamış” ın ahvalini ….
Esaret bu tamı tamına 40 yıl; eli silah tutan gençlerin köylerden toplandığı, Urus içinde uzak diyarlara yessir gönderildiği, geriye yaşlı, yetim ve bacıların kaldığı, zulüm gören ahalinin hüznünün, efkarının ve sessiz hıçkırıklarının her gün arşa ulaştığı, binlerce acı hikaye… binlerce dramın ve ahın birbirine karıştığı 40 yıl … bu acıları dindirmek, esarete son vermek ve Sarıkamış’ı kurtarmak için Devlet-i Ali Osman’ın son bir titreyişle Galiçya, Süveyş, Yemen, Karadeniz ve güneyden topladığı neferlerimiz 3. Ordu sancağı altında Erzurum’a dayandı…
Asker geldi hoş geldi, ama asker perişan geldi. Asker Kaftansız, asker potinsiz, asker aç, asker yorgun ve asker hasta geldi. Askerin durumunu gören yerli halk dertlendi, toplandı, düşündü ama ne çare, elde yok, avuçda yok, serde birde 40 yıllık işgal, 40 yıllık yokluk ve çaresizlik. Bardız deresine komşu 21 pare köyün ileri gelenleri toplandılar, konuştular bir çıkar yol bulmak için. Duymuşlar ki İstanbul’dan Enver paşamız gelmiş gidelim halimizi arz edelim dediler. Bu mevsimde bu şartlarda Ordu bu dağları aşamaz, Asker Sarıkamış’a varamaz dediler. Heyet seçip içlerinde benim dedeleriminde olduğu bir grup Ademi Enver paşaya gönderdiler. Fakat heyet huzura kabul buyrulmadı, kovuldular adeta canlarının bağışlanmasına mahsuben, yanlarına kar kalacakmışcasına …! Çaresiz, döndüler köylerine. Köylerde aşevleri kurulmaya başlandı.Eldeki kıt imkanlarla erzaklar toplandı, analar bacılar işe koyuldu hep birden, sade bir kete veya poğaç bir dümüç, katıksız bir kuru ekmek verilebildiler ancak Erat’ın eline. Ama nereye kadar, çaresizlik hep dağ gibi karşılarında,
Ve sonuç hüsran, sonu ister 60.000 bin ister 90.000 bin isterse 130.000 bin olsun sonuç hep acı, yüzyıllardır yürekleri dağlıyacak ve belleklerden silinmeyecek sonsuz acı …
Allahuekber, Bardız, Kızılçubuk ve Yukarı Sarıkamış şehitliklerinin haricinde sokak çatışmalarında ve Sarıkamış içlerinde şehit olan cengâverlerin hikayeleriyle büyüdük biz. Zaman zaman asker silüetleriyle sokak sokak dolaşan yiğitlerin efsanesi, korkuyla karışık hep güven verirdi körpe zihinlerimize , Silahına sımsıkı sarılmış Şehit’in mezarı başında komutana “ ver aslanım silahını temizleyelim ” seslenişiyle silahını bırakmasını, soluksuz dinlerdik büyüklerimizden. Sanki bizi bekleyen, bizi koruyan o mübareklerin kimi zaman bir avlu içinde, kimi zaman bir sokak başında ansızın arnavut kaldırıma vuran gölgeleri sessizce bizi takip ederdi, Belkide biz öyle hissederdik içimiz ürpererek. Zifiride allı, yeşilli görünürdü hep, boncuk, boncuk parlayan şehit mezarları gözümüze “
“Allahuekber’in entarisi Sarıkamış ” gitmek mi zor, kalmak mı? Koynunda kana, kana şehadet şerbetini içen yiğitler ve bu ilahi mükafata eremeyen esirler … yaralı vatan evlatları … Hamamlı köyünde toplanıp Sarıkamış istasyonunda üst üste vagonlara bindirildiler. Başlarında meymenetsiz Ermeni zabitler olduğu halde, sabahın ilk ışıklarında, aç susuz yola koyuldular. Böylece ansızın Moskof eline esaret başlamıştı. Meçhule gidiyorlardı demirden hapishanelerin içinde, günler boyu açlık, susuzluk, hastalık ve elem. Gün ışığı, temiz hava bile en büyük mükafatlarıydı kimi zaman.
Omsk, Tomsk, İrkutsk, Ural, Samara, Kazan, Horkov ve Nargin esaretin diğer adıydı her daim. Feleğ’in yazdığı Kafkas dramı Sarıkamış Harekatının 2.Perdesi adeta buralardaydı. Zaman aynı zaman, oyuncular aynı, acılar ve ızdıraplar aynı, mekan değişti sadece, hem öyle bir mekan ki yılanların, çıyanların ortasında merdivenlerle inilen doğal kabir Nargin… su yok Nargin, aş yok Nargin, yatacak yer yok Nargin Hazar denizinin ortasında hastalık var, acı var ızdırap var. Yanındaki arkadaşının haberi bile olmadan ölenlerin ruhlarının hüdaya erip kurtulduğu, Dünyadaki Cehennemin diğer adı Nargin! Benim dedelerimin de içinde olduğu, firar edemesinler diye adaya kapatılan binlerce asker ve sivil Osmanlı ahalisinin esir edildiği Mahpus Nargin!
Biz bunları bilirdik de milletimiz bilmezdi, biz yaşananları duymuştuk işitmiştik dedelerimizden lakin milletimiz duymamıştı bu acı günleri “ Sarıkamış’ın kayıp çocuklarını” her şehit mezarının yanından geçerken sessizce okurduk Fatiha-i şerifi, acıları yürekte yangın hep sürüp gitti ocaklarında, hanelerinde ve ailelerinin yüreğinde yıllar yılı…
Bingür hocamız 90 yıl süren Enver paşa sansürünü deldi. Üzerlerindeki sis perdesini araladı, “Asımın Neslini Şühedayla” buluşturdu. Narkoz yemiş beyinlerimize bir kıvılcım çaktı. Yıllardır anmaya cesaret edemediğimiz ecdadımız, şehitlerimiz şimdi Ülkemin her yanında yüzbinlerce torunu tarafından rahmet ve minnetle Yaad ediliyor. Onlar artık Sarıkamış’ın kayıp çocukları değil, hepsi gökyüzünde parlak birer yıldız bizim için. Çok şükür bin şükür ALLAH’ım sana.
Tüm şehitlerimizin ve “Sarıkamış’ın kayıp çocuklarının” ruhu şad mekanları cennet olsun…
Mehmet Berati GÜNDOĞDU
İzmit - 17.01.2016