Nazım Hikmet Kuvayi Miliye Destanı’nda kadınlarımızı anlatan bölümde ‘’Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen’’ derken abartmamıştır. Evet cumhuriyet öncesi kadın nüfus sayımlarında bile yoktu. Pazarda, tarlada, ekinde ırgat; pişirdiği aşta “kaşık düşmanı”; sofrada fazlalıktı.
Bu kadim topraklarda kadınlar cumhuriyetten önce de kadın hakları konusunda örgütlü çalışmalar yapmıştı ama bu hak arayışları o günün geri sosyo kültürel ortamının bir sonucu olan erkek egemen anlayış karşısında amacına ulaşamamıştı.
Cumhuriyet onların bu hak arayışlarını görmüş, bütün bu hakları bileğinin hakkına haketmiş olan kadınlara haklarını yasaların güvencesiyle tanımıştır. Kadınlar siyasal haklarını, sınıfsal haklarını, cinsiyet haklarını ez cümle insan olma haklarını Cumhuriyet döneminde daha örgütlü ve bilinçli olarak talep etmiş ve bu taleplerinin büyük bir bölümü yasalarda karşılığını bulmuştur.
Eğer bugün sivil toplum örgütlerinde, sendikalarda, meslek odalarında siyasi partilerde yer alıyorsak seçilip, seçebiliyorsak bu haklar bize Cumhuriyetin getirisidir.
Ancak ve maalesef Cumhuriyetimizin kendini geliştirerek ilerlettiği süreçler büyük dirençlerle karşılaşmıştır. Geri bir toplumdan çağdaş bir topluma geçme çok sancılı olmuştur ve bugün bu geçiş süreci hala bitmiş değildir, o nedenle sancılar azalmamış artmıştır. Binlerce yıldır toplumun bağrına çöreklenmiş olan cumhuriyet karşıtı gerici zihniyet Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında kuluçkaya yatmış ve sonrasında toplumsal dinamiklerin her zayıf düştüğü anda cumhuriyeti geriletmek için sahneye çıkmıştır.Bu güçler kazandıkları mevziler sayesinde elde ettikleri güçlerini cumhuriyetimizi sarsmak için kullansalar da, bu çabaları sürekli hüsrana uğramıştır. Yine öyle olacaktır.
Cumhuriyet’e rağmen, cumhuriyetin çok açık ilkelerine rağmen, bu ilkeler gerici çevrelerin beslediği sosyo kültürel ortamda yerini tam olarak alamamıştır. Örneğin, daha 101 yıl önce bile kadını toplumsal dokunun her hücresine taşıma karalılığında olan Cumhuriyet, özellikle bu konuda, gericiliğin kışkırtması ile köpürtülen toplumsal dirençle karşılaşmıştır. Yani bugünkü şartlarda bile kadının ana sorunu, cumhuriyet ilkelerinin tam olarak hayata geçirilmemesinden kaynaklanmaktadır. Mesela, son yirmi yılda yapılan bazı yasal düzenlemeler, görünüşte kısmen demokratik unsurlar bulundurmasına rağmen gerçekte içerik olarak kadını dışlayan anti demokratik içeriğe sahiptir.
Bütün bunlara rağmen, bugün cinsiyet farklarımızdan doğan eşitsizlikleri aşmak için, örgütlenebiliyorsak, mücadelemizi güçlü ve örgütlü olarak yürütüyorsak, meydanlarda, alanlarda isyanımızı, itirazımızı örgütlü ve güçlü olarak haykırabiliyorsak bu bize Cumhuriyetin sağladığı haklar sayesindedir.
Ancak cumhuriyet sayesinde elde ettiğimiz haklarımız, karşıt yasalarla elimizden alınmaktadır. Biz kadınlar yeni haklar için mücadele verirken diğer yandan kazanılmış haklarımızın da korunması için mücadelemizi sürdürüyoruz. Cumhuriyetimizin 101. Yüzyılına girerken, maalesef kadına ve çocuğa karşı uygulanan şiddetin -her gün farklı biçimlerle gözlerimizin önünde gerçekleşen toplumsal bir çürümenin ortasında- yarattığı bu geri gidişi durdurmak için direniyoruz. Tahammül sınırlarının çok aşıldığını en üst perdeden seslendiriyoruz. Kadınlar ve çocuklar için kısmen de olsa koruma kalkanı görevi görecek olan İstanbul Sözleşmesinin yeniden yürürlüğe girmesi için mücadelemizi sürdürüyoruz.
Cumhuriyetimizin 100.yılında bu ülke kadınıyla, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla sokaklara, meydanlara aktı ve cumhuriyete bağlılığını tarihe not düştü. Başta Mustafa Kemal olmak üzere, Anadolu devriminin tüm kahramanlarını saygıyla anıyor, devrimlerimize ve bize haklarımızın yolunu açan Cumhuriyetimize bağlılığımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
Özgürlüğün, bağımsızlığın, demokrasinin ilanının 101. Yılı kutlu olsun.