Ne kadar yaşlı olursan ol, Bugün bir daha hiç olamayacağın kadar gençsin.
Bugün okuduğum en güzel ve en anlamlı cümle oldu benim için, gençler ve kendini genç hissedenler.
İnsan hangi yaşa gelirse gelsin ruhen kendini genç hissedebilmeli. Gerçekten nefes almak, doğanın güzelliklerinin farkına varmak, dostlarıyla sohbet edebilmek, sevdikleriyle vakit geçirmek ve de hobileriyle eğlenebilmek gibi, güzel ve anlamlı bir yaşam içinde olmak ne büyük bir lütufdur.
Yaşa takılmadan yaşamayı bir amaç edinmeliyiz. Tabii ki de hastalıklar, marazlar artacaktır. Ancak yaşadığımız her gün bizim için önemli ve değerliyse kendimizi fazla, hatta hiç dinlememeye çalışarak, ve yaşama gayelerimizle sızılarımızı unutmaya çalışacağız. İki gün bile ömrümüz kaldı deseler, o günleri de keyifli hale getirmeliyiz. Ahlayıp, oflamak çözüm değildir, tam tersine hem kendimizi hem de etrafımızdakileri daha da mutsuz ederiz. Varsa çaresini araştırıp olabildiği kadar yerine getirmeliyiz. Yaşıtlarımızla bir arada olmak, hiç spor yapamıyorsak da hafif hafif yürümek, hayvanları sevmek hatta bir kuş alıp onunla oyalanmak, çiçek yetiştirip doğanın güzelliğini fark etmek, resim yapmak, bir müzik aleti çalmak, kitap okumak... gibi sayısız uğraşlar yaparak sıkıntılarımızı ve sızılarımızı büsbütün olmasa da kendimizi bunlardan bazılarıyla oyalayarak unutmaya çalışsak.. Kısaca; ruhumuzu iyi besler, yaşımıza uygun diyet ve biraz da spor yaparsak kalan ömrümüzü daha kaliteli geçirmiş oluruz.
Doğanın kanunudur doğmak ve ölmek. Doğumumuz bizim elimizde değildi, ölüm de öyle. ‘’ Doğumla ölüm başlar!..Son günümüz, ilkinin sonucudur!...’’ (Monilius). Sokrat’ı fikirlerinden dolayı mahkûm ederler ve baldıran otu zehrini içirirler. Kapatıldığı odadan hiç ses gelmeyince ölümüne birkaç dakika kala merak edip ne yaptığını görmek isterler. O ise odaya gelenlere ‘’ ölümün musikisini yazıyorum beni rahatsız etmeyin’’ der… Son nefese kadar yaşam deviniminin içinde olmak, araştırıp çalışmak ve ölümden korkmamak buna derler. Biz yaşını almışlar; devamlı ölüm korkusu şimdiyi yok ederken, bizleri mutsuzluğa götürür. O halde şimdi elimizdekilerle yetinip, olanlarla mutlu olmanın formülünü bulmak zorundayız.
Anneannem biz torunlarıyla arkadaş gibiydi. Bizimle sık sık sohbet ederdi. Bu sohbetler esnasında ona sorunlarımızı rahat rahat anlatırdık. Onunla beraberken kendimizi çokk özgür hissederdik. Kimimiz yanında sigarasını içerdi ( kendisi izin vermişti ), kimimiz yatar vaziyette, kimimiz bağdaş kurarak oturur ve kimimiz sevgilisinden kimimiz başka başka sorunlarımızdan bahsederdik. İçtiğimiz kahveden sonra güya falımıza bakar bi güzel ağzımızdan laf alırdı. Sonra da bizi motive eden tatlı sözler ederdi. O görmüş geçirmiş bilge haliyle bizleri incitmeden tavsiyelerde bulunurdu ki çok işe yarardı. Aynı zamanda bizi sıkmadan bir tarih hocası gibi geçmişte yaşananları, yaşadığı yerlerde görüp geçirdiği olayları ve çıkardığı dersleri bize örnekler vererek anlatırdı. Onun sözleri, bilgece tavsiyeleri bugün bile aklımdadır.
Büyüklerimiz çok değerlidir. Bize nazaran görmüş geçirmiş olmaları nedeniyle anlattıklarını dinlemeli ve bizden hak ettikleri saygı ve sevgiyi vermeliyiz. Yeri geldi mi onların eli ayağı olmalıyız. Yaşlılarımız bizim yaşam motivasyonumuzdur aynı zamanda. Onlar yaşadıkça, ooo daha bize çokk var! diyerek moral depoluyoruz. Elbette hayatta olan herkes yaş alacak. Yaşlanmak önlenemez ve durdurulamaz bir gerçek olduğuna göre gençler de bunun farkına varmalı, yaşlılarımızı yitirmeden önce, yaşarlarken kıymetini bilmelilerdir.