Tarih: 23.07.2024 00:15

ÇAM KOKULU GÖLE

Facebook Twitter Linked-in

Gazetemezin Yazarı Olcay KASIMOĞLU, 23 Göle Kültür ve Kaşar Fesitvalinde Göle'ye olan sevdasını bir şirle anlattı

ÇAM KOKULU GÖLE

Dilimizde kelimeler, sessizce bir şeyler söylüyor
Biz oralardan geleli kaç mevsim geçti üzerinden
Kaç kez kar yağdı mor kuşaklı dağlarına
Kaç kez yağmur suladı başak tarlalarını

Temmuz başında kar olan dumanlı dağlar
Güneşin tanecikleri ısıtabildi mi sizi
Varsın yine geç gelsin bahar, erimesin karlar

Ateşten bir deniz olduk, kıyılarımız yok kendimize

Yüreğimizden kuşlar kanatlanır uçar gider sonsuzluğa

Elimizde oraklar, yüreğimizde sevdalar
Çocukluğumuzun geçtiği Kumutta
Ağustos böcekleri ötüyor mu hala 
Ot topluyor mu kızlar, sevda kokuyor mu türküler
Kızlar oğlanlar, dileklerini yazıyorlar mı Kömür babaya
Halaylar çekiliyor mu omuz omuza
Gözce aşklar yazılıyor mu leyli kızların alnına
Ah o saçlarımıza düşen yıldızlar 
Şahittir çocukluk yıllarımıza

Göğsümüzde büyüttüğümüz düşlere

İnsanlar yüreğinde ağırlardı misafirini
Töredir bu 
Baş tacı edilir ağırlanırdı evinin en güzel köşesinde
Bir konuk bin sevap 
Yenilir içilir ne varsa esirgenmezdi konuktan

Sofralarımızın katığı yavan alın teri bizimdi
Elbiselerimiz yamalı, gülüşlerimiz dikişsizdi
Tanımamıştık daha insanların iç yüzünü

Kötülük süzülmemişti daha aramıza

Mavisi bıçaklanmamış akşamüstleri gibiydik
Düşlerimiz ise büyüktü ay ışığı gecelerden

Zikrin yedi renklisi kuşların seslerinde
Emek emekçinin nasırlı ellerinde
Kim bilir daha neler saklardı memleketim sinesinde

Tezek kokan dumanlı bacalarından
Tandır da pişen yufka ekmeğinin yanık kokusundan
Alıp götürürdü bizi bambaşka âlemlere

Şimdi gurbet çocuklarıyız çok uzaklarda
Uykularımızı delik deşik 
Göğsümüzden geçer göç yolları 
Yaşadık mı düş mü hayal mi 
Oysa elimiz değince yüreğimize 

İliklerimde bir nefestir memleketim

Süzülüyor rüyalarımıza sarıçam kokuları
Uzanıp tutamadığımız karçiçekleri
İlk ayağımızın değdiği kara toprak
Mis kokan ovalarımızsınmemleketim

Sende tanıdık ihtilalları
Düzenin çarkına uymayanları alıp sinesine saranları
Adı küçük Moskova'ya çıkıp da yurtsuz yuvasız kalanları

Sinesinde ağırlayıp uğurlayanları
12 Eylülde darağacına gidenlerin türküsünü yakanları
Yavrusunu zalimlerin elinden alamayıp 

Yıllar sonra hak yoluna düşen anaları
 

Gökyüzünün en mavi halini, morunu yeşilini 
Bembeyaz papatyaların arasında açan, kırmızı gelincik çiçeklerini
Bir gelin gibi süslediğin yamaçları çok sevdik


Ne zaman cemre düşse buza 
Ne zaman kardelenler nazlı boyunlarını çıkarsa yeryüzüne
Her tarafı umuda bezeyen ilkbahar gibi 
Doğanın uyanışıyla umudu sende çok sevdik

 

Tan ağarmasıyla yapraklara düşen çiğ taneleri gibi
Senin ilkbaharına uyanmak düşü var ya
İçimize düşen sözleri eritiyordu sanki

Ve sabah güneşinin doğuşuyla
Bin rüyadan yorgun dönmüş gibi
Gökyüzünün altında 
Memleketimin dağları ovaları bir başka gülümsüyordu

Saymıyorum artık gurbette arşınladığımız yılları
Sadece bir kez, bir kez daha görür mü seni bu gözler
Gero'nun suyundan bir daha içer miyiz
Köroğlu dağının eteklerinde açan kır çiçeklerine, değer mi ellerimiz
Çocukluğumuzun öksüz kalmış yollarına ayak basar mıyız bir daha

Cevaplar rüzgârla esiyor, cevaplar rüzgârda uçuşuyor
Hiç bir şey dengine bel bağlamıyor, hayat elimizden akıp gidiyor
Kim bilir bazen başlamak gerekir her şeye yeniden

                                          OLCAY KASIMOĞLU




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —